Sanat Nedir?

Madde ve onun bulanık şeklinden saf, asil ve ruhi güçleri ayırıp ortaya çıkarmak için insanlar tarafından konan prensibin adına SANAT denmiştir. Sanat artistik bir yaratma ve taklittir. Taklit edilen nemseler sanat için birer bahanedir. Sanat ve yaratıcı fikirler, sezgiler şuuraltının faaliyetleridir. Kandisky’ye göre sanat “bilme ve yaratıcı güçlerin dengesi ihtiyacından doğmuştur.”  Ruhi bir değer olan sanat; varlığın özü, insan zekasının eseridir. Ve ruhi gelişim ihtiyacı olarak belirir… Sanatın uzaktan yakından mantık ve muhakeme ile alakası olmadığı bir gerçektir. O, bir iç hayatın eşyaya aksidir. Sezgi ve içten yaşayıştır. Bundan dolayıdır ki spontan olan sezgi yollu değerler, öğrenme ile alakası olmayan bir estetik eğitim, yaradılıştan gelen kabiliyet meselesidir. Kabiliyeti olmayan sanat yapamaz. Sanat tabiat değildir fakat onsuz da olamaz. Sanat istem dışı sezilen estetik bir mevhumdur. Uygun olanı ve olmayanı, yakışanı ve yakışmayanı vicdan şuuru ile takdir eder. Sanatta hislerimizin kelimelerle anlatımı mümkün olmadığı için  “öz” daima saklı kalır. İşte sanatın bu akli olmayan kavramları kitaptan öğrenilemez. Çünkü sanat açıklama değildir; bunun için zordur; bunun için gerçek sezgi yollu sanatçılar azdır. Her insanda yaradılıştan bilmek ve görmek isteği vardır. Duyuların içinde en faydalı olan, her şeyi ayırt eden gözdür. Bilgilerimizi görerek toplarız. Sanat bir görme biçimidir. Sanat kavramı soyut bir kavramdır. Bu kavram sanatta sezgi yolunun en yüksek kademesidir. Gerçek sanat eserleri, içimizde kor ve ateş halinde yanan ruhumuzun değerlerini aksettirir. Yüksek eserler mistik değerleri yansıtırlar. Bu sebeple kalbin malı olan yüce duygu ve fikir değerleri, varlıklar aleminde sezilip aksettirildiği ölçüde eseri şaheserliğe yükseltir.

Dünyadaki her nesne ile matematiğin alakası vardır. Sayı, simetri ve geometri güzelliğin karakteridir. Sanatta güzellik “estetik” diye anlatılır.
Estetik; bir şeyin bütünü ile parçaları arasında sezilen matematik oranlardır. Estetikte 3 ana unsur bulunmaktadır. 1- düzen, 2-oran (simetri) 3-sınır..

Düzen;   uyumun en belirgin yönüdür. Bu disiplin bütün varlıkların temel kanunudur. Düzensizlik varlığa aykırıdır. Düzende kanun hakimdir, düzensizlik ise kanunsuzluk ve anarşidir.

Oran;   Obje, kavranabilen dağılmayan bir oranda olmalıdır. Objenin akılda, gözde ve hayal gücünde (muhayyile)  kavrayış sınırına girmesi zorunludur. Çok büyük olan obje bir defada kavrayış sınırımıza giremez kaçar, kurtulur.  Çok küçük olan objeler de kavrayışımız içinde kaybolup yok olurlar. Dolayısı ile her ikisi de güzel değildir. Güzelde bir defada kavranabilen bir oran olması şarttır…

Sınır;   Güzellikte sınır vardır. Bu karakteri belirten bir sınırdır. Sınır objeye açıklık ve okunabilirlik getirir. Objede saklı sır uyumlu bütünlüktür.
Tarihi kaynaklar her sanattan önce resim sanatının doğduğunu belirtir. Yontma taş devrinde mağaraların duvarlarında baltalar, kamalar, idolle,av hayvanlarının rahat ve olgun desenleri görülür. O devirlerde insanlar mağaralarını tılsım mahiyetinde bu desenlerle süslerlerdi. Bu desenler resim sanatının ilk örnekleridir.

Resim sanatında bir şeyi anlamak, sonra icat etmek sanat eseri yapmak demektir. Sanat eserinde zeka ve icat birleşmiştir. Ressam tabiatı kopya etmez fakat  en büyük sanat eseri de tabiattır. Alber Dürer’e  göre “sanat tabiatın içindedir. Onu oradan çıkarabilen sanatçıdır.”  Sanatçı eserlerinde samimi düşüncelerini ortaya çıkarmalıdır. Dışa ve her manada taklide kesin şekilde hayır diyerek kendine ait duyguların izleyiciyi alıp götürdüğü yönde olmasını istemelidir. Sanatçı kararlı ve ne yaptığının farkında olmalı, herkesten başka ve farklı olma şuurunu taşımalıdır. Sanatçının içinin sesi çalışma metodu olmalıdır. Yalnızca kendi iç sesi, her şeyi halletmeye, kültürü ve teknik bilgisi dahilinde muktedir olmalıdır. G. Apollinaire’nin dediği gibi “ Sanatçının gayesi yapılmışı yapmak değil, yaratmaktır.” Sanatçı varlık karşısında nasıl duyarsa eserinin  öyle olmasını istemeli, sevdiği renk ve formları bulmalıdır….

Bir beyaz tuval hiçbir şey değildir. Fakat üzerine konan bir siyah leke ve birkaç leke daha onu çok şey yapabilir. Yaptığımıza ve yapacak olduğumuza inanmalıyız. Eğer sanatı, sadece objeleri bir tuvalin üzerine aktarmaktan ibaret sayıyorsak, burada hiçbir üstün kabiliyetin rol almadığı mekanik bir hareketten öteye gitmemiş oluruz. Burada sanat yoktur; yalnızca bir algının not edilmesinden başka bir şey değildir.  İnsanlık, iç aleminin farkına vararak onu ifade ve temsil etmek adına sanatı araç yapmışlardır. Bir tabloyu sanatçının gerçeği olarak görmek gerekir. Elimiz,  zekamız, duygularımız, hatıralarımız bizim için yaratıcı unsurlardır. Sanat hayata verilen yeni bir form ve yeni bir var oluş tarzıyla yeni bir manadır…

Bir sanatçının yaptığına inanması üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur. Bir gün öyle, yarın başka türlü, öbür gün daha başka bir düşüncenin esiri olan sanatçı şahsiyetsizdir ve yaptığı eser hükümsüzdür. Eser sanatçının  şuur altının hayal denizini yansıttığı ölçüde normal ve dengelidir.  Güzellik ve aşkı tespit eden işaretler sanat eserini meydana getiren elemanlardır. Eseri herkesin sevebilmesi için varlığın saklı bıraktığı sağlam temellere dayanması gerekir. Mesela; başın üzerinde gözlerin yeri gibi..

Sanatçı tabiat karşısında bilgi ile değil, fakat bilgilerinin geliştirdiği zeka ve hassasiyetle hareket eder. Belirsiz ve noksan olan tarafları sanatçı, bilgi ve kabiliyetine güvenerek tamamlar. Üstün kabiliyetli sanatçıların hafızasından; tekniği  ile, bilgisi ile, hassasiyeti ile tuvalde yepyeni bir varlık doğar. Duyular yardımı ile şuur altına çarpan nesneler aklın süzgecinden geçerek, zeka oyunlarının da yer aldığı yeni ve mistik bir alem meydana getirir. Bu halde konudan sıyrılmak artist için çok tabiidir. Bir konunun verdiği heyecan dalgası ile çok ilgi çekici neticeler doğabilir. Aristo sanatı, nesnelerin içinde saklı, onları yaşatan bir ruh olarak seziyordu. Paul Klée’ye göre ise sanat, görünmeyeni görünür hale getirmektir. Bu sebeple fikir ve zekanın girdiği eserde fazlaca plastik ve dolayısı ile daha fazla sanat vardır. Fotoğrafik bir görüş ve sentezde, zeka  ve duygudan eser yoktur. Bundan dolayı o eserde sanat yoktur. En duygulu ve güzel olan içten geldiği gibi olandır.

Son olarak sanat, gençleri hayata hazırlar. Duygu ve hareketlerini düzenler. Bu sebeple  sanat her toplumda ilk felsefe ve ilk düşünce olmalıdır….

İnci TARAKÇIOĞLU
17 Kasım 2011
TAKEV Okulları konuşması